Taşımacılık Sektöründe Yabancı Sermaye

Kategori: Logistical, Sayı 5 | 0

Yabancı SermayeGalata Taşımacılık 1997 yılında İtalya’nın önde gelen ve en eski kuruluşlarından biri olan Albini & Pitigliani, kısaca Alpi grubun ortaklığıyla kuruldu. Günümüzde hala hızla büyümekte olan lojistik ve uluslararası taşımacılık sektörü ilk büyümeye başladığı 80’li yıllarda dahi yabancı yatırım açısından gözde bir sektördü. O zamanlar özellikle Türkiye’nin tekstil ihracatının taşınmasına yönelik başlayan yabancı yatırımlar günümüzde gelişmiş ve modern yapılar seklinde karşımıza çıkıyor.

Şüphesiz ki lojistik sektöründe yabancı yatırımın hem yerli ortaklara hem de ülkenin gelişmesine büyük faydaları var. Öncelikle günümüzde ülkemize gelen yabancı şirketler gerçekten çok büyük ve köklü şirketler. Bunlar gelişmiş teknolojik uygulamalarını ve bu alandaki yatırımlarını beraber getirerek know-how anlamında çok büyük avantaj sağlıyorlar. Burada kurulan şirketler sadece dış sermayeden değil aynı zamanda know how anlamında da çok faydalanıyorlar ve kimi zaman da bir eğitim yeri gibi de çalışıyorlar. Eskiden yabancı ortaklıklar konusunda yaşanan bürokratik engeller günümüzde minimuma inmiş düzeyde. Özellikle sermaye yapısında yaşanan zorluklar, yabancı ortağa getirilen minimum sermaye şartları vs. gibi engeller ortadan kalkmış ve bir hayli esnemiş durumda, ancak öte yandan sektörle ilgili hala oturmamış kanun ve yönetmelikler, bu konudaki uyumsuzluklar tüm sektörü olumsuz etkilediği gibi yabancı sermayeyi de çoğu zaman endişeye düşürmektedir. Sürekli yeni çıkarılan yasalar ve yönetmelikler yabancı sermaye için bir risk faktörü oluşturmaktadır zira yatırımlarını planlama aşamasıyla uygulamaya geçiş aşamasından sonra çok fazla yapısal ve köklü değişimler gündeme gelmektedir. Örneğin sektörde kullanılan belgeler ve bunların alınması için gerekli şartlar ağırlaşmakta ve çoğu zaman uyumsuz kalmaktadır. Öte yandan yabancı sermaye getiren şirketlerin tek risk faktörü bu değildir. Benim gözlemlerime göre yabancı sermayeli şirketler Türkiye’ye yatırım yaparken genelde ya yüzde yüz kendi sermayeleri ile şirketi kurmak istiyorlar ya da sembolik bir Türk ortak ile faaliyete geçiyorlar. Şirket satın almalarda dahi kendi sermaye paylarının hep daha yüksek olmasına gayret ediyorlar. Bu tür şirketlerde de bazen bir yerli Türk genel müdür, bazen yabancı bir genel müdür veya bazen de her ikisinin birden olduğu modeller seçiyorlar. Bu modeller maalesef bugüne kadar çok verimli olamadılar ve birçok sorunla karşılaşıldı. Şirketlerin yönetimlerinde büyük açıklıklar oluştu, kimileri çok büyük kayıplara uğradılar, kimleri çok fazla genel müdür değiştirdi ve sektördeki adı maalesef kirlendi. Sektör öncelikle bir hizmet sektörü olduğu için en kurumsal yapılarda bile insan faktörü çok ön planda olduğu için, insan faktörünün iyi ve kötü yanlarından çok etkilenmeye açık. Bu yüzden de uzaktan yönetim ve kontrol sistemleri çoğu kez yürümedi ve firmalar çok fazla yönetim değişikliklerine gittiler.

Yabancı Sermaye 2

Bu tür yapıların bir diğer özelliği de tamamen yurtdışı yönetimli bir kontrol mekanizması sonucu burada faaliyet gösteren şirketler yurtdışındaki merkez faaliyetlerden çok fazla bağımlı oldu. Diğer bir deyişle bu tur firmaların müşterileri ağırlıklı olarak yurtdışından bulundu. Türkiye’deki firma da yurtdışı firmanın bir uzantısı gibi görüldü. Oysaki bu sektörde güçlü olmanın temel şartlarından biri kontrol ettiğiniz müşterilerin ve işlerin çokluğudur. Diğer bir unsur ise Türkiye’ye yatırım yapan yabancı şirketler genel anlamda global bir networke dahil olan şirketler. Bunun birçok faydası olduğu gibi bazen dezavantajları da olabiliyor. Örneğin uluslararası bir ağa sahip bir şirketin Türkiye ayağı dünyanın her yerinde mevcut olan bir yapının içinde buluyor kendini. Her bir noktadan tek bir yük gelse dahi, bir anda işlerini çoğaltabiliyor. Öte yandan bir networke ait olduğunuz anda mecburen sadece o network içindeki firmalarla çalışabilirsiniz. Dolayısıyla, acente seçme şansınız yok. Oysa bir ülkedeki bir şirket Türkiye’ye önem verirken, diğer bir ülkedeki aynı ağa sahip başka bir şirketin Türkiye tecrübesi ve eğilimi yoksa o hatta başarılı olma şansınız yok.

Biz Galata olarak özellikle İtalyan bir ortak seçmedik, bizim vizyonumuz Alpi grupla örtüştüğü için bir araya geldik ve yola çıktık. Sadece Türkiye’de değil tüm dünyada ender görülen bir felsefe ve sermaye yapısı ile % 50 İtalyan ; % 50 Türk sermayesi ile kurduk Galata’yı. Buradaki felsefe yerel ortakların da elini taşın altına eşit ölçüde koyması idi. Arkamızda dev ve tecrübeli bir ortak alırken aynı zamanda burada attığımız her adımdan da kendimiz sorumluyduk. Yönetim tamamen Türk ortaklar tarafından yürütüldü ve her zaman bir aile gibi devam etti ilişkilerimiz. Alpi dünyanın her yerinde bu tür yerel ortaklıklar yaparak global bir ağa dönüşmüş. Üstelik de son derece elastik bir yapıda. Mecburiyetler olmadan, her şirket bağımsız olarak çalışacağı şirketleri ve acenteleri kendi seçiyor, ağ içinden olanlar tercih ediliyor sadece. Bu da aile yapısını güçlendirmeye katkı sağlıyor. Kısa sürede Galata grubun en büyük ve önemli şirketlerinden biri haline geldi. Bugün tekrar anlıyoruz ki bu sektördeki en önemli şey insan faktörü ve her zaman düşündük kii aslında Alpi Grup yabancı sermaye olarak geldiyse bile buradaki güvendiği kişilere ortak oldu. Bu da yapıyı çok sağlam zeminlere oturttu.

Aram Kalenderoğlu

Galata Taşımacılık

Yönetim Kurulu Başkanı

Röportaj

Tuğçe Şahin