Türkiye’de Proje Taşımacılığı

Kategori: Logistical, Sayı 22 | 0

Kıymetli Hocalarım,

Sevgili Öğrenci Arkadaşlarım;

Herkese Merhaba,

Bir Proje Lojistiği Direktörü olarak, proje lojistiğinin yani büyük, ağır veya yüksek değerli yüklerin belirli projelere yönelik planlanması ve taşınması sürecinin Türkiye’nin lojistik sektörü için ne kadar önemli hale geldiğini yakından gözlemleme fırsatım oldu.

Türkiye’de proje lojistiği faaliyetleri; dev fabrika bileşenlerini, rüzgâr türbini kanatlarını veya büyük ölçekli altyapı ekipmanlarını taşıma gibi geniş bir yelpazeye yayılıyor. Bu taşıma süreçleri, standart konteyner ölçülerini fazlasıyla aşan ve özel donanım ile koordinasyon gerektiren yükleri içeriyor.

Coğrafi konumu nedeniyle Avrupa, Asya ve Orta Doğu’nun kesişim noktasında bulunan Türkiye, doğal bir lojistik köprü konumunda. Bu stratejik konum, ülkede inşaat ve enerji sektörlerinin gelişmesiyle birleşince, proje lojistiği daha da kritik bir noktaya geldi. Son yıllarda küresel tedarik zincirlerinde yaşanan değişimlerle birlikte Türkiye, artan oranda proje kargosu hacmiyle karşı karşıya ve bu da proje lojistiğinin önemini daha çok ortaya çıkarıyor.

Türkiye’de Proje Taşımacılığı: Kuehne+Nagel Perspektifi

Türkiye’de bir proje taşımacılığı süreci, Kuehne+Nagel olarak geliştirdiğimiz kapsamlı
planlama ve uzmanlıkla yürütülüyor. İşe çoğunlukla kapsamlı fizibilite çalışmalarıyla
başlıyoruz. Bu aşamada, nakliye rotaları ve kullanılacak ekipman detaylı bir şekilde
değerlendirilir: Yol genişlikleri, köprü kapasiteleri, liman vinçlerinin durumu ve kargo geçişini
engelleyebilecek unsurlar incelenir. Aşırı boyutlu veya ağır yüklerin taşınması için ilgili resmi kurumlardan (örneğin Ulaştırma Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü) özel izinler almak gerekir. Yüklerin boy, en ve ağırlığı gibi bilgilerle birlikte rota ve zaman bilgileri iletilerek onay süreci başlatılır. Yetkililer, genellikle konvoyun hangi saatlerde yola çıkabileceği ve eşlik edecek polis/eskort araçları gibi şartları belirler.
Kuehne+Nagel olarak Türkiye’de uzun yıllara dayanan tecrübemiz sayesinde, bu izinler ve
yerel kurallar konusunda uzmanlaşmış durumdayız. Proje taşımacılığı çoğunlukla multimodal yapıda ilerlediğinden (karayolu, denizyolu, hatta kimi zaman demiryolu gibi), her aşamanın uçtan uca takibine büyük önem veriyoruz. Başarılı bir proje lojistiği operasyonu için tüm bu parçaları koordineli şekilde yönetmek şarttır. Kuehne+Nagel, merkez ofisi İsviçre’de olmakla birlikte Türkiye’de köklü bir geçmişe ve
kapsamlı bir şube ağına sahiptir. Bu da küresel standartları yerel şartlarla buluşturabilmemizi, yani hem uluslararası kalite ve güvenlik kurallarına uymamızı hem de Türkiye’deki saha koşullarını doğru yönetmemizi sağlar. Örneğin, devasa bir reaktör veya 50 metrelik rüzgâr türbini kanadı taşırken sadece mühendislik hesaplarına değil, aynı zamanda yerel yol altyapısına, gece taşıma kısıtlamalarına ve hatta hava durumuna kadar her detaya hâkim olmamız gerekir. Her proje, kendine özgü risk ve zorlukları beraberinde getirir. Ancak bu zorluklar, Türkiye’nin modern liman altyapısı, gelişmiş kara yolu ağı ve Kuehne+Nagel’ın deneyimli ekibi sayesinde büyük ölçüde yönetilebilir hale gelir.

Türkiye’deki Düzenlemeler ve Küresel Uygulamalar Karşılaştırması

Her ülkenin proje lojistiğine yaklaşımı farklıdır. Türkiye’deki proje lojistiği süreçlerini, düzenlemelerini ve yaptırımlarını diğer ülkelerle karşılaştırdığımızda öne çıkan farklar bulunur. Örneğin, bazı AB ülkelerinde (Hollanda, Almanya vb.) çok standartlaşmış ve dijitalleşmiş izin alma süreçleri vardır. Bu ülkelerde prosedürler hızlı ilerlese de kurallar katıdır ve esneklik alanı dardır. Türkiye’de ise aşırı yük veya boyutlu kargo taşımak isteyen firmaların Karayolları Genel Müdürlüğü ile Bakanlıklar düzeyinde birkaç farklı makama başvurması, daha ayrıntılı bir rota planı sunması ve onay sürecini takip etmesi gerekir. Yine de Türkiye, geçmişe kıyasla izin başvurularında ve süreç yönetiminde ciddi ilerlemeler kaydetmiştir. Yaptırımlar ve ticari kısıtlamalar konusu da proje lojistiğini uluslararası çapta etkiler. Türkiye, jeopolitik konumu sebebiyle yaptırım uygulanan veya kısıtlı ticaret ilişkisi olan bölgelere de geçiş güzergâhı sağlıyor. Bu tip durumlarda, uluslararası mevzuata tam uyum için ek izin veya yönlendirmeler gerekebilir. Farklı ülkelerin tutumlarını incelediğimizde, bazılarının proje lojistiğini daha da teşvik edici düzenlemelerle desteklediğini, bazılarının ise farklı engel veya bürokratik süreçlerle projeleri yavaşlatabildiğini görürüz. Örneğin, ABD ya da AB ülkelerinde kurallara uyulmadığında yüksek para cezaları uygulanırken; bazı gelişmekte olan ülkelerde süreçler kâğıt üzerinde katı olsa da pratikte görece daha esnek uygulamalar söz konusu olabiliyor. Bu durum, proje lojistiği hizmeti veren şirketlerin her ülkede farklı stratejiler ve yerel iş ortaklıkları kurmasını zorunlu kılıyor. Türkiye, bu tabloda giderek iyileşen iş yapma kolaylığı ve lojistik reformlar sayesinde, küresel ölçekte daha rekabetçi bir konuma yerleşmektedir. Fakat Avrupa’nın en verimli lojistik merkezleriyle (örneğin Rotterdam gibi) karşılaştırıldığında, Türkiye’nin izin sistemlerini ve altyapı standartlarını daha da geliştirme potansiyeli olduğu açıktır.

Küresel Tutumlar: Kolaylaştırma vs. Engelleme
Farklı ülkelerde proje lojistiğine ilişkin yaklaşımlar değişkenlik gösterir. Bazı ülkeler büyük ölçekli lojistik projelerine önem vererek, yatırımların ekonomiye katkılarını desteklemek amacıyla resmî kurumlarını bu konularda uzmanlaştırır. Örneğin, Körfez ülkelerinde (BAE, Katar vb.) lojistik altyapısını geliştirmek ve proje kargosunu çekmek adına büyük yatırımlar yapılmıştır. Tek pencere sistemleri veya lojistikte uzmanlaşmış bakanlıklar, bürokratik
engelleri azaltma eğilimindedir. Buna karşılık, bazı bölgelerde ise karmaşık mevzuatlar, fazla evrak işi ya da gereksiz gecikmeler proje lojistiği süreçlerini ağırlaştırabilir. Farklı kültürel yaklaşımların da etkisiyle, uzun konvoyların karayolunu kullanması toplum nezdinde bazen memnuniyetsizliğe yol açabilir. Türkiye’de ise son yıllarda yetkili kurumların daha yapıcı bir tutum benimsediğini söyleyebiliriz. Ulaştırma birimleri, polis eskortu ayarlamadan gece geçişlerine kadar birçok konuda proje kargosuna anlayış gösterebiliyor.

Uluslararası bakış açısıyla, proje lojistiği şirketleri her ülkede farklı stratejiler benimsediği için kültürel ve politik hassasiyetler büyük önem taşıyor. Türkiye, hem Avrupa’nın standartlaşmış düzenlerine hem de Orta Doğu’nun daha esnek uygulamalarına yakın olması dolayısıyla bu konuda adeta bir köprü işlevi görüyor. Batı standartlarını ve sert denetimleri bilen kadrolar aynı zamanda Doğu kültürüne hakim yerel ortaklarla çalışarak, bu coğrafyanın karmaşık yapısını yönetebiliyor. Sonuç itibarıyla, proje lojistiğinde ülke tutumları, süreci bazen kolaylaştırıcı, bazen de zorlaştırıcı etkenler şeklinde karşımıza çıkıyor. Türkiye’nin konumu, bu farklı yaklaşımları aynı projede birleştirme becerisini zorunlu kılıyor.

Türkiye’de Proje Lojistiğinin Mevcut Durumu ve İyileştirme Alanları
Şimdi Türkiye’ye odaklanarak, proje lojistiğinin mevcut durumunu ve geliştirilebilecek noktaları inceleyelim. Türkiye’nin coğrafi avantajı, onu doğal bir lojistik üssü hâline getiriyor. Akdeniz ve Karadeniz’e kıyısı olması, Avrupa ve Asya’ya karadan geçit sunması, büyük ölçekli proje kargolarının ülkeye deniz yoluyla gelip buradan karayolu veya demiryoluyla başka bölgelere geçmesine olanak tanıyor. Son yıllarda inşa edilen yeni köprüler (Osmangazi Köprüsü vb.), tüneller ve otobanlar ise hem normal yük hem de proje kargosu taşımasında önemli iyileşmeler sağladı. Ayrıca limanlarımızda (İzmir, Mersin, İstanbul vb.) ağır kaldırma kapasiteli vinçlerin ve terminal olanaklarının gelişmesi, Türkiye’nin devasa ebatlardaki yükleri elleçleyebilme becerisini artırıyor. Bununla birlikte, iyileştirilmesi gereken bazı noktalar da var. Her ne kadar ana koridorlarımız güçlü olsa da, kırsal veya dağlık bölgelere giden yolların bazıları büyük ve ağır yükler için yeterince uygun olmayabiliyor. Bu, rüzgâr enerjisi projeleri gibi uzak bölgelerdeki taşımaları zorlaştırabiliyor. Resmî izin ve düzenlemelerde de hâlâ yer yer karmaşa yaşanabiliyor. Bir proje için alınan belge veya onay farklı kurumların yetki alanına girebiliyor; bu da şirketler açısından süreç uzamasına neden olabiliyor. Eğitim ve yetkinlik tarafında ise proje lojistiği alanında uzman yetiştirmeye yönelik üniversite ve sektör iş birliği giderek artsa da, daha
fazla nitelikli personel ihtiyacı var. Yüksek tonajlı araç sürücülerinin, vinç operatörlerinin veya mühendislik ekiplerinin proje lojistiği konusunda daha kapsamlı eğitim alması sektörün kalitesini artıracaktır. Ayrıca ekonomik dalgalanmalar ve kur hareketliliği, büyük ölçekli yatırımların veya projelerin finansmanında belirsizlik yaratıp, lojistik sektörünü de dolaylı olarak etkileyebilir. Kapsamlı araştırmalar ve saha çalışmaları, bu iyileştirme alanlarının üstesinden gelmek için
devlet-özel sektör iş birliği gerektiğini ortaya koyuyor. Örneğin, ağır proje yükleri için ana rotalardaki köprülerin güçlendirilmesi, ortak dijital bir izin platformunun kurulması veya proje lojistiği alanında uzmanlaşmış eğitim merkezlerinin oluşturulması gibi adımlar sıklıkla gündemde. Bu adımlar hayata geçirildiğinde, Türkiye’de proje lojistiği hem daha hızlı hem de daha güvenli bir boyuta ulaşacaktır.

Türkiye’de Proje Lojistiğini Geliştirmek İçin Öneriler
Türkiye, proje lojistiğinde önemli bir potansiyele sahip. Bu potansiyeli daha fazla ortaya çıkarabilmek adına şu stratejiler göz önünde bulundurulabilir:
1. Altyapı Yatırımlarını Artırmak: Yol, köprü ve limanların ağır ve büyük yükler için özel olarak güçlendirilmesi veya tasarlanması önem taşıyor. Örneğin, bazı köprüler proje kargolarına uygunluk testi yapılıp gerekirse yenilenebilir. Limanlarda daha fazla ağır kaldırma vinci veya özel Ro-Ro rampaları gibi yatırımlar, denizyoluyla gelen dev kargoların boşaltılmasını kolaylaştırır.

2. İzin ve Mevzuat Süreçlerini Basitleştirmek: Tek durak (tek pencere) şeklinde dijitalleştirilmiş bir sistem, farklı kurumlara yapılan çoklu başvuruların yükünü
hafifletebilir. Özellikle, aşırı boyutlu yüklerin yasal sınırlarını, izin sürelerini ve eskort şartlarını tek bir platformdan takip etmek zaman ve maliyet avantajı getirir.

3. Eğitim ve İnsan Kaynağı Gelişimi: Üniversitelerde ve meslek yüksekokullarında proje lojistiği, ağır nakliye mühendisliği, risk yönetimi gibi alanlarda daha fazla akademik ve uygulamalı program açılmalıdır. Sektör dernekleri veya lojistik kulüpleriyle ortak eğitim seminerleri, sertifikasyon programları düzenlenerek, saha elemanlarından yöneticilere kadar herkesin uzmanlığı artırılabilir.

4. Kamusal ve Özel Sektör Arasında İş Birliği: Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı gibi ilgili kurumlar, proje lojistiği firmalarıyla düzenli diyalog içinde olup yaşanan sorunlara hızlı çözümler üretebilir. Örneğin, yeni yapılacak bir otoyolun proje kargoları düşünülerek tasarlanması veya belli güzergâhlarda ağırlık sınırlamalarının gözden geçirilmesi, bu iş birliği mekanizmalarıyla kolaylaşır.

5. Teknoloji ve Sürdürülebilirlik Odaklı Yaklaşım: GPS ve rota optimizasyon yazılımları, drone ile güzergâh keşfi, yapay zekâ temelli trafik yönetimi gibi yenilikçi çözümler proje lojistiğinde verimliliği artırır. Ayrıca çevre dostu alternatifler (demiryolu veya denizyolu kullanımının artırılması, emisyonu düşük araçlar vb.) hem şirketlere maliyet avantajı sağlayabilir hem de Türkiye’nin uluslararası arenada “yeşil lojistik” vurgusuyla öne çıkmasına yardımcı olur.
Bu adımlar atıldığı takdirde, Türkiye proje lojistiği sahasında daha hızlı, ucuz ve güvenilir bir ekosistem sunarak hem ulusal projelere hem de uluslararası transit yük taşımalarına hizmet edebilir. Yatırımların artması ve bürokrasinin azalması sayesinde Türk lojistik sektörü, enerji santrallerinden mega inşaat projelerine kadar geniş bir yelpazede daha fazla projeyi üstlenebilir.

Sonuç: Türkiye’nin Proje Lojistiği Merkezi Olma Potansiyeli
Proje lojistiği, sıkça “imkânsızı taşımak” olarak tanımlanır ve Türkiye tam da bu işin merkezinde yer alıyor. Coğrafi avantajları, gelişen altyapısı, uzmanlaşan iş gücü ve devletin lojistik reform hamleleri, Türkiye’yi bölgesel bir proje lojistiği merkezi hâline getirebilir. Bu süreçte, hâlâ çözüm bekleyen bürokratik engeller, altyapıdaki eksikler ve eğitim alanındaki boşluklar olsa da son on yılda kaydedilen ilerlemeyi göz ardı etmemek gerek. Özellikle küresel tedarik zincirlerinde yaşanan dönüşümler, Türkiye’nin konumunu daha da stratejik kılıyor. Örneğin, yenilenebilir enerji alanında dev projeler veya mega kent yatırımları Türkiye
üzerinden geçecek büyük ölçekli kargoları beraberinde getirebilir. Bu bağlamda lojistik öğrencileri ve sektöre yeni adım atanlar için proje lojistiği, yaratıcılık,
mühendislik ve insan yönetimi gibi çeşitli becerileri bir arada gerektiren, bir o kadar da tatmin edici bir alan. Geleceğin projeleri, belki de bugün hayal etmesi zor boyutlarda lojistik çözümleri gerektirecek. Türkiye’nin bu yarışta liderlik edebilmesi, yenilikçi yaklaşımlar geliştirmesine, sektör ve kamu kurumlarının iş birliğine ve nitelikli insan kaynağına bağlı. Benim tavsiyem, küresel standartları takip ederken aynı zamanda Türkiye’nin yerel dinamiklerini iyi analiz etmek ve öğrenmeye açık olmaktır.
Sonuç olarak, Türkiye proje lojistiği alanında büyük bir potansiyele sahip. Doğru adımlarla, standart dışı büyüklükteki yükleri taşımayı “imkânsız” olmaktan çıkarıp, ülkenin uluslararası alandaki lojistik saygınlığını artırabiliriz. Gerek enerji, inşaat ve imalat gibi sektörler gerekse kamu yatırımları bu gelişmiş proje lojistiğinden faydalanarak daha büyük projelere imza atabilir. Böylece Türkiye, kıtaları birleştiren coğrafi konumunu lojistikte de tam anlamıyla kullanarak, “en zor” kargoların bile güvenli ve etkin şekilde taşınabileceği öncü bir merkez hâline gelebilir. Bu bir bayrak yarışı arkadaşlar, benim de mezunları arasında olduğum okulumuzun, hocalarımızın ve siz sektör öğrencilerimizle (gelecekteki mesai arkadaşlarımızla) ülkemizi proje lojistiği alanında çok daha verimli bir konuma getireceğimizden şüphem yok.

Sevgi ve Saygılarımla,
Aliye Erkan Bıyık ( İ.Ü. Ulaştırma ve Lojistik Fakültesi 2008 mezunu)
Kuehne+Nagel Turkiye – Proje Kargo Direktörü